1 Haziran 2016 Çarşamba

BELÇİKA (BRÜKSEL) GEZİSİ





        BELÇİKA (BRÜKSEL) GEZİSİ

Belçika, daha doğrusu Brüksel gezimiz ,diğer gezilerden farklı olarak bu sefer çıkış noktamız Türkiye değil Paris oldu. Hazır Parise kadar gelmişken yola devam edelim ve yarısı kardeş ülke olan Belçikaya geçelim dedik. 
Paris'ten Brüksel'e hızlı trenler çalışıyor ve oldukça kullanışlılar. Eğer bu iki şehir arasında seyahat günleriniz belli ise mutlaka hızlı tren ile yolculuk yapın derim.Aslında ben hızlı tren biletlerimizi https://www.thalys.com/fr/en/ adresinden önceden alacaktım fakat Paris'ten Brüksele gideceğimiz gün belli olmamasından dolayı tren biletlerini maalesef almadım. Son dakikada bilet ofisine gittiğimizde de önceden alsam 56 euro ödeyeceğim 4 kişilik Paris Brüksel hızlı tren biletine bu sefer 184 euro gibi astronomik bir rakam istediler. Bizim gibi kısıtlı bütçe ile gezen gezginlere tabi ki bu rakam asla kabul edilemezdi ve etmedik :)
Aslında bilet ofisinden çıkarken sadece kendime kızıp duruyordum, neden daha iyi bir plan yapıp hızlı tren biletlerini önceden almadığım için.
 Hızlı tren ile Paris Brüksel arası yaklaşık 1.30 saat ,normal tren ile yaklaşık 6 saat, otobüs ile de yaklaşık 5 saat sürmekte.Tabi ki bir de avrupada oldukça yaygın bir seyahat şekli olan bla bla car sistemi var. Bla bla car sistemi hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz linki tıklayınız https://www.blablacar.com.tr/ 
4 kişilik bir aile olunca araba ile gitme fikrinden de vazgeçerek geriye kalan tek alternatif olan otobüs ile yolculuğu seçmek zorunda kaldık. Paris Brüksel otobüs seferleri için https://www.busbud.com/ 
veya 
http://www.eurolines.com adreslerinden rezervasyon yapabilir ve hareket saatlerini kontrol edebilirsiniz. Ülkeler arası seyehat olduğu için otobüs biletinizi alırken de pasaportunuzu göstermeniz ve Belçika vizenizin olması gerekiyor. Nomalde sınır olmamasına rağmen otobüs bilet satışında dahi uçak bileti satışında olduğu gibi pasaport ve vize kontrolü yapılmakta.
Otobüs ile yolculuğumuz yaklaşık 5 saat sürdü bu süre zarfında yanımızdan en az 4 tane Paris'ten Brüksel'e hızlı tren gitti :(

Brükselde konaklamamızı couchsurfing sistemi ile halledeceğiz. 1 yıl önce www.couchsurfing.com adresinden bize ulaşarak iki gün evimizde misafir ettiğimiz Brükselli  julia ve nickolas ile  buluşmaya gidiyoruz.


Brüksel metrosu Paris metrosu kadar karışık değil, hatta bizim Ankara metrosu ile birebir aynısı diyebilirim.



Paris metrosu bilinen en eski metrolardan biri olduğu için hem çok eski hem de çok karışık fakat Brüksel metrosu daha temiz ve kullanışlı. Brüksel avrupa birliği başkenti olma özelliğinden dolayı eğitim ve kültür seviyesi daha yüksek bir şehir görünümü var. En azından bu duyguyu metroya bindiğiniz zaman hissedebiliyorsunuz. Paris metrosunda duyduğumuz keskin rutubet,idrar kokusu ve yerlerde yatan göçmen görüntüleri burada yok.

Brüksel gezimizde ilk hedefimiz Avrupa Birliğinin kalbine.




Binaya ulaşım, etrafında gezmek ,fotoğraflamak gayet kolay ve serbest.Kimse, sen kimsin? çekmek yasak , fazla yaklaşma gibi uyarılarda bulunmuyor.Herkes kendi halinde, sessiz bir başkent izlenimi veriyor bize.

Sıra geldi Brükselin tarihi ve turistik yerleri gezme işine.Ulaşım Brükselde gerçekten çok kolay.Gitmeniz gereken yerlere metro ile kolayca ve kısa sürede ulaşabiliyorsunuz.

İlk durağımız bütün Brüksel fotoğraflarında gördüğünüz Manneken Pis (işeyen çocuk) heykeli. Bu heykeli gördüğünüz zaman umarım bizim yaşadığımız hayal kırıklığını yaşamazsınız. İnsan hayalinde daha devasa ve ihtişamlı bir heykel bekliyor ama karşımıza çıka çıka hediyelik eşya dükkanlarında satılan türden bir heykel çıkıyor.Ve tabiki bu heykelin önünde fotoğraf çekilmek isteyen büyük bir kalabalık.
 Manneken Pis ya da bilinen adıyla İşeyen Çocuk Heykeli, Brüksel’in sembollerinden olan heykeldir. Şehrin dünyaca ünlü meydanı olan Grand Place’e yakın bir konumda bulunan heykelde işeyen küçük bir çocuk betimlenmektedir. 17. yüzyılın başında yapılan heykel, 61 cm uzunluğundadır.

Brüksel gezilecek yerler listemizin ilk sıralarında yer alan Manneken Pis’in kim olduğu veya yapılışı ile ilgili birçok hikaye bulunmaktadır. 

Bu hikayelerden bazıları bu çocuğun bir ajan olduğundan bahsederken bazıları kaybolan bir çocuğun anısına ailesi tarafından yaptırıldığını söylemektedir



İşeyen çocuk heykelini hayranlıkla seyrettikten sonra :) aynı bölgede bulunan Grand Place meydanına dar fakat eğlenceli sokaklardan geçerek gidiyoruz.Grand Place meydanında belediye binasınında bulunduğu ana meydan.İlk bakışta insana venedik san marco meydanına benziyormuş gibi geliyor, en azından bana öyle gelmişti.





Kulenin altında şeytanı alt eden Aziz Mikail heykeli bulunmaktadır. Hotel de Ville’nın dış yüzünde soylular ve azizleri betimleyen süslemeler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı koruma amacıyla “King’s House”da muhafaza edilmektedir. 1695 yılında Fransız bombardımanı sırasında zarar gören yapı, yenileme ve ekleme çalışmaları ile günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuş.
Grand Place meydanına yakın mesafede bulunan ve Brüksel gezilerinin olmazsa olmazlarının başında bulunan Galeries Royales Saint Hubbert yani Galeri Royal' e geliyoruz.
 Bütün gezi yazılarında mutlaka görülmesi gereken yer olarak işaretlenen bu pasaja geldiğinizde her şeyin reklamdan ibaret olduğunu anlıyorsunuz.
Çok da büyük olmayan bu pasajda sıra sıra dizilmiş çikolata,pasta dükkanları ile ünlü kıyafet ve süs eşya markaların mağazalarını da bulabilirsiniz. 

Buraya kadar gelmişken Brüksel çikolatası almadan gitmek olmaz diyerek biz de hem çikolataların tadına bakıyor hem de memlekete dönüşte konu komşu hısım akrabaya ikram etmek için yarım kilo  çikolata alıyorduk :)







Bu arada bir şey dikkatimizi çekiyor.Belçikalılar kraliyet ailesine oldukça bağlı ve düşkünler.          Bu çikolata mağazasında olduğu gibi bir çok ev ve mağazada kraliyet ailesi  fertlerinin fotoğraflarını bolca   gördük.
Pasajın Rue d’Arenberg caddesi çıkışından sağ yapıp dümdüz ilerlediğinizde karşınıza bir park ve hemen ilerisinde de Brüksel’in katedrali olan Cathedral des Sts-Michel-et-Gudule çıkacak. 
12. yüzyılda yapılan ve 1962 yılında katedral ünvanına kavuşan St. Michael ve St. Gudula Katedrali, Brüksel’in en ünlü dini yapılarından biri. Gotik mimari özellikleri kullanılarak yenilenen katedralde kraliyet ailesinin düğün ve cenaze merasimlerinin düzenleniyor.



İtalya ve özellikle Romadaki o muazzam kilise ve katedralleri gezdikten sonra doğrusunu söylemek gerekirse buradaki katedraller bize çok yavan geldi.





Biz katedralde iken şansımız yaver gitmişti ve pazar ayinlerine denk geldik. Sağolsunlar müslüman olmamıza rağmen kenardan ayinlerini izlememize ve videoya almamıza müsaade ettiler.



Katedrali de gezdik ama yorulduk derseniz katedralin hemen çıkışındaki parkta ilginç şekilli dinlenme bankları da yapılmış.Bizim yorgun tayfa tabi ki bu fırsatı hiç kaçırmadı.



Belçika’nın özgürlüğünün 50. Yılına adanan zafer takının bulunduğu Cinquantenaire parkı, hem dinlenebileceğiniz büyük bir yeşillik alana sahip, hem de Autoworld adlı araba müzesi ve Askeri Müzenin bulunduğu yer. Savaş müzesini gezmek ücretsiz. Bu arada kısa bilgi vereyim, Zafer Takının yapımı için harcanan para ve malzemeler, Belçika'nın  afrika sömürgelerinden,Kongo'dan getirilmiştir.


Zafer takının etrafı geniş gezi alanları ve bahçeler bulunuyor.




Şimdi sıra aynı bölgede bulunan savaş müzesini gezmekte.Fakat müzeye geldiğimizde günlerden pazar olduğunu unutuyoruz ve şok müze kapalı. Kafamızı cama yaslayıp en azından dışarıdan bakalım diyoruz. Böylece müze ziyaretimiz en kısa müze gezisi olarak tarihe geçiyordu.
Müzenin dış camından ancak bu kadar resim çekebildik




Hem gezmenin yorgunluğu hem de müzeye girememenin verdiği hüzün ile Mert yine merdivenlere çöktü kaldı :)


En azından müze dışarısındaki toplar ile resimlerimiz var



Gezdik, yorulduk yok mu biraz yeşillik,park bahçe derseniz tam da istediğinize  uygun, avrupa'nın en güzel ve büyük parklarından biri olan Parc de Bruxells  (warendapark) tam da karşınızda.Doya doya yürüyüş yapabileceğiniz,bisiklete binebileceğiniz geniş bir park alanı burası.Üstelik mangal dumanı ve kokusu da yok



Bu resimi çok severim, hatta uzun bir süre bilgisayarımın ekran koruyucu görevini de yerine getirmiştir. Çocuk olmak çok güzel.
Bütün çocukların barış içinde neşe ile oynayabileceği dünyada yaşaması dileği ile


Parkta biraz oynayıp, dinlendikten sonra rotamızda Kraliyet Sarayı (palais royal) var.
Kral ve kraliçe içeride mi diye sormayın, biz sorduk burada değillermiş, Laeken Sarayında yaşıyorlarmış.Kraliyet sarayını gezmek mesai saatlerinde ücretsizdir. Gerçekten içerisi çok ihtişamlı, gelirseniz uğrayın buraya.




Şehiri gezerken bir binanın yapısı çok dikkatimizi çekiyor.Evlerini bize veren Belçikalı dostlarımızdan biz hakkında kısa bilgi alıyoruz.Art Nouveau akımının öncülerinden olan Belçikalı mimar Victor Horta’nın bir zamanlar yaşadığı ve atölyesi olarak kullandığı ev günümüzde Horta Müzesi’ne dönüştürülmüş. Evin iç dekorasyonu, objeler ve mobilyaların çoğu olduğu gibi duruyor. Bu bina özellikle ilgi çekiyor çünkü UNESCO Dünya Mirasları listesinde.
Ne kadar da cahilmişiz, adam nouvea sanat akımı diyor ben de öylece adamın yüzüne bakıyordum.Ne diyeyim ki Victor Horta adını ilk defa duydum ama hiç beli etmedim cahilliğimi.
Bizim bildiğimiz tek Victor, fenerbahçe teknik direktörü Victor Pareira'ydı oysa ki


Sırada Jardin du Mont des Arts var. Gerçekten güzel bir park ve görüntüsü var.
Karnınız acıkmaya başlamışsa bu parkın girişinde güzel waffle yapan yerler var. Hem açlığınızı yatıştıracak hem de çocuklar çok sevecektir.




parkın girişinde kızlar klasik müzik çalıyorlardı.Bu güzel ve tarihi parka bakıp wafflelarımızı yerken bir yandan da vivaldi dinliyorduk.Ne tezat bir durum aslında ama elimizden gelen bu :)
Neyse biz yolumuza devam edelim diyor ve çalgıcı kızlara cebimizdeki bozukluklardan birkaç cent de bahşiş vermeyi ihmal etmiyorduk.Emeğe saygı


Brüksel aynı zamanda patates kızartmaları ile de ünlü bir ülke.Bizde yol üzerinde satılan et,tavuk dürüm ne ise burada da patates kızartmacıları bol miktarda var.Hatta o kadar ünlü ki hediyelik alınan buzdolabı magnetlerinin çoğunda patates kızartma şekilleri var.  
Hollanda da denediğimiz sokak patates kızartması arasında ne fark var diyerek burada da deniyoruz. Pek farkı yok, aynı patates kızartması ama çocukların hoşuna gidiyor, bir külah 5 euro
Çekirdek külahı ve yanında ketçap,mayonez koyma yerleri olan külah şeklinde kağıttan kap içerisinde servis ediliyor. 
Oturma yerleri felan aramayın, nereyi boş bulduysanız çökün orada ve yürüyerek yiyin. Biz de diğer belçikalılar gibi boş bulduğumuz bir kaldırım taşının üzerine çöküp patateslerimizi yedik





 Evettt, böylece bir gezimizin daha sonuna geldik.Türkiye'ye dönme zamanı. Uçuşumuz yine Pegasus ile ve Pegasus Brüksel Charleroi havaalanını kullanıyor. Bu havaalanı şehirin oldukça dışında ve uçuşunuzdan önce havaalanına nasıl ulaşacağınızı bilmenizi tavsiye ederim.Size kısa bir bilgi vereyim çok zorlanmayın. 
Tren ile gitmeyi düşünüyorsanız,Charleroi Güney tren istasyonundan kalkan ve 18 dakikalık bir mesafe yol kat eden havaalanı ekspres otobüsü ile ulaşabilirsiniz. Bileti istasyondan alabilirsiniz. Havaalanı – Brüksel şehir merkezi tren ile yaklaşık 60 dakikada kat edilir.
Otobüs ile ulaşımı düşünürseniz ki en mantıklısı bu, Brüksel Charleroi Havaalanı – Brüksel şehir merkezi arasında en çok kullanılan ve en uygun ulaşım şekli otobüstür. Sık seferleri ile hızlı ve ucuz bir yoldur. Otobüs biletini önceden rezerve etmek mümkündür. İki tane otobüs seçeneği vardır. İlki ile 45 dakikada Brüksel Midi Ten İstasyonlarından ulaşılabilir. Bileti 1 numaralı kontuardan ya da otobüste alabilirsiniz. Tek yön bilet bedeli 13 Euro, gidiş – dönüş 22 Euro’dur. 
Biz otobüsü seçmiştik fakat Nicholas sağolsun ben sizi araba ile bırakırım dedi, canımıza minnet vallahi. 
Neyse sağolsun bizi şehir merkezinden Charleroi havaalanınına kadar götürdü.Yolculuk yaklaşık 45 dakika sürdü.
Charleroi havaalanı çok büyük bir havaalanı değil.Bizim Kayseri,Konya,Adana havaalanları kadar bir yer.İşleriniz kolay biter yani.
Bu gezi de bitti, her zaman ne diyoruz
Hayat Gezince Güzel






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder